Aşk-ı memnu ile hakk-ı memnu arasında
3 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Aşk-ı memnu ile hakk-ı memnu arasında
Dışarıdaki davetkâr havaya rağmen, kendi gerçekliğimizden kopamıyorum. O gerçeklikte aşk-ı memnu tartışmaları lüks kaçıyor.
Geç gelen yaz mevsimini karşılamak yerine, geç kalmış bir yasak kararını yorumlamakla geçiyor günlerimiz. Geciken YSK ile gecikmiş yaz arasında bir sıkışma hali bizimki.
Aşk-ı memnu üzerine hasbihal eder gibi memnu hakların iadesini konuşuyoruz. Sonuç almaya yanaşmadan sündürüp duruyoruz lafı.
Dünyanın başka yerlerinde bambaşka mevzular etrafında dönüyor sonuçsuzca süren tartışmalar. 25’indeki Lady Gaga ile 62’sindeki Slavoj Zizek arasında aşk dedikoduları çıkıyor mesela. Biri, pop müziğin gotik kraliçesi, Madonna’dan daha çılgın bir devrimci. Diğeri, popüler kültür kuramının Elvis’i, Marksist bir filozof. Aralarındaki yakınlaşmanın mahiyeti, kimi çevrelerin en sıcak konusu oluyor.
New York Post gazetesi, dikkatimize getiriyor bu sıradışı ikilinin durumunu. Zizek taraftarları, “Aşk değil arkadaşlık ilişkisi” diyor. Şöhret canavarı bir popüler müzik ikonu ile Marksist bir popüler kültür eleştirmeni arasında ne türden bir ilişki yaşanabilir?
Aşksa da, bildiğimiz şekliyle yasak aşk denilemez. Fakat acaba entelektüel meşruiyetten mi yoksun ki, Zizek taraftarları böylesine yadırgıyor haberleri? Neden tepkililer aşk rivayetlerine, Lady Gaga’yı Slovaj Zizek’e yakıştıramadıklarından mı? İkisi arasındaki ilişki, bir gözlemci-obje ilişkisinden öteye geçemez mi yani? Entelektüel kalibre farkı, bir aşkı memnu kılmaya yeter mi? Aşkın bir liyakat ölçüsü mü var ki, ilişkide denklik şartı aranıyor?
Görüyorsunuz ya, biz milletvekili seçilme yeterliliğini tartışırken, başka dünyalılar da aşkta yeterlilik koşulunun karşılanıp karşılanmadığıyla ilgileniyor. İtiraf ediyorum; yasak hakların iadesi üzerine havanda su dövmektense, yasak aşkların tanınması hakkındaki bir tartışmayı sürdürmek daha çok çekiyor beni.
Ama dışarıdaki davetkâr havaya, içimdeki baştan çıkma arzusuna rağmen, kendi gerçekliğimizden kopamıyorum. O gerçeklikte aşk-ı memnu tartışmaları lüks kaçıyor. Hakk-ı memnu faslını geçemedik çünkü daha.
Zizek’ten tüyolar ezberlemek yerine seçim hukuku mevzuatında siyasi yasakları düzenleyen maddeleri, milletvekili seçilme koşullarına dair anayasa hükümlerini, Adli Sicil ile Milletvekili Seçimi kanunlarını çalışmaya devam ediyorum.
Teneffüs arasında gözüm kayıyor öteki tartışmaya. Habere göre, Zizek’le Gaga, zamanlarının çoğunu feminizm ve kolektif yaratıcılık hakkında konuşarak geçiriyorlarmış. Gaga’dan ‘“Benim iyi arkadaşım” diye söz ediyormuş Zizek. ‘Komünizm canavar tanımaz’mış son blog yazısının başlığı. Orada, Lady Gaga’nın çıplak kostümlerinde, devrimci kliplerinde kesinlikle bir felsefe olduğunu söylüyormuş.
İmdi, Zizekçilerin sorusu şundan ibarettir: Gaga’yla arkadaşlığının entelektüel meşruiyeti var mı, yoksa aralarında cereyan eden şey bir yasak aşk mıdır?
Bizim sorumuzsa şu: Beğenmesek de yürürlükten kaldırıncaya kadar kanunlara uymalı mıyız, yoksa o kanunları uygulamamaları için mahkemeleri mi zorlamalıyız? Yanlış bulduğumuz kanunlara aykırı karar vermeleri için hâkimlere baskı mı yapmalıyız, yoksa Meclis’te oturup o kanunları değiştirmeli miyiz?
Bu tartışmanın kendisi bile, yeni bir anayasaya neden acilen ihtiyaç duyduğumuzun başlı başına ispatıdır. Tam da bu sebeple anayasayı yeniden yapmak, kanun metinlerini yeniden yazmak, hukuk nizamını yeniden şekillendirmek gerekiyor.
Her tepesi atanın ihkak-ı hak yoluna gittiğini, her kafası kızanın kanunları tanımazlıktan geldiğini, her haksızlığa uğrayanın hukuk düzenine başkaldırdığını düşünün. BDP’nin bize gösterdiği yol budur. Kanunları takmamak, mahkemelere aldırış etmemek ile onları daha iyisiyle değiştirmek arasındaki seçimimiz bu mudur?
Hatip Dicle’ye verilen oyların akıbetini sorguluyoruz haklı olarak. Fakat meşru hak arama yolları herkese açık. O nizamı, o kanunu, o anayasayı değiştirme imkânı var önümüzde. BDP’nin bağımsızlarını tutan nedir?
Sorunlarımızın halli demokrasiyi işletmekle, Meclis’i çalıştırmakla mümkün. Ama kilidi açmıyoruz, sorunları çözmüyoruz. Aksine, sistemin açık kanallarını da tıkamayı tercih ediyoruz. Meclis’i boykot kararının mantığını almıyor hafsalam.
Hukukla inatlaşmalar, sandıkla inatlaşmalar, demokrasiyle inatlaşmalar hayatı zehrediyor hepimize.
Hiçbir şey zamanında gelmeyecek mi bize diye, hayıflanıyorum bazen. Değişimi beklerken, hayat avuçlarımızın içinden kayıp gidiyor. Benim gibi arada kalanların kazanmadığı kesin. Kim ne kazanıyor, bu keşmekeşten kimin eline ne geçiyor?
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1054013&Yazar=AK%C4%B0F%20BEK%C4%B0&Date=25.06.2011&CategoryID=98
Geç gelen yaz mevsimini karşılamak yerine, geç kalmış bir yasak kararını yorumlamakla geçiyor günlerimiz. Geciken YSK ile gecikmiş yaz arasında bir sıkışma hali bizimki.
Aşk-ı memnu üzerine hasbihal eder gibi memnu hakların iadesini konuşuyoruz. Sonuç almaya yanaşmadan sündürüp duruyoruz lafı.
Dünyanın başka yerlerinde bambaşka mevzular etrafında dönüyor sonuçsuzca süren tartışmalar. 25’indeki Lady Gaga ile 62’sindeki Slavoj Zizek arasında aşk dedikoduları çıkıyor mesela. Biri, pop müziğin gotik kraliçesi, Madonna’dan daha çılgın bir devrimci. Diğeri, popüler kültür kuramının Elvis’i, Marksist bir filozof. Aralarındaki yakınlaşmanın mahiyeti, kimi çevrelerin en sıcak konusu oluyor.
New York Post gazetesi, dikkatimize getiriyor bu sıradışı ikilinin durumunu. Zizek taraftarları, “Aşk değil arkadaşlık ilişkisi” diyor. Şöhret canavarı bir popüler müzik ikonu ile Marksist bir popüler kültür eleştirmeni arasında ne türden bir ilişki yaşanabilir?
Aşksa da, bildiğimiz şekliyle yasak aşk denilemez. Fakat acaba entelektüel meşruiyetten mi yoksun ki, Zizek taraftarları böylesine yadırgıyor haberleri? Neden tepkililer aşk rivayetlerine, Lady Gaga’yı Slovaj Zizek’e yakıştıramadıklarından mı? İkisi arasındaki ilişki, bir gözlemci-obje ilişkisinden öteye geçemez mi yani? Entelektüel kalibre farkı, bir aşkı memnu kılmaya yeter mi? Aşkın bir liyakat ölçüsü mü var ki, ilişkide denklik şartı aranıyor?
Görüyorsunuz ya, biz milletvekili seçilme yeterliliğini tartışırken, başka dünyalılar da aşkta yeterlilik koşulunun karşılanıp karşılanmadığıyla ilgileniyor. İtiraf ediyorum; yasak hakların iadesi üzerine havanda su dövmektense, yasak aşkların tanınması hakkındaki bir tartışmayı sürdürmek daha çok çekiyor beni.
Ama dışarıdaki davetkâr havaya, içimdeki baştan çıkma arzusuna rağmen, kendi gerçekliğimizden kopamıyorum. O gerçeklikte aşk-ı memnu tartışmaları lüks kaçıyor. Hakk-ı memnu faslını geçemedik çünkü daha.
Zizek’ten tüyolar ezberlemek yerine seçim hukuku mevzuatında siyasi yasakları düzenleyen maddeleri, milletvekili seçilme koşullarına dair anayasa hükümlerini, Adli Sicil ile Milletvekili Seçimi kanunlarını çalışmaya devam ediyorum.
Teneffüs arasında gözüm kayıyor öteki tartışmaya. Habere göre, Zizek’le Gaga, zamanlarının çoğunu feminizm ve kolektif yaratıcılık hakkında konuşarak geçiriyorlarmış. Gaga’dan ‘“Benim iyi arkadaşım” diye söz ediyormuş Zizek. ‘Komünizm canavar tanımaz’mış son blog yazısının başlığı. Orada, Lady Gaga’nın çıplak kostümlerinde, devrimci kliplerinde kesinlikle bir felsefe olduğunu söylüyormuş.
İmdi, Zizekçilerin sorusu şundan ibarettir: Gaga’yla arkadaşlığının entelektüel meşruiyeti var mı, yoksa aralarında cereyan eden şey bir yasak aşk mıdır?
Bizim sorumuzsa şu: Beğenmesek de yürürlükten kaldırıncaya kadar kanunlara uymalı mıyız, yoksa o kanunları uygulamamaları için mahkemeleri mi zorlamalıyız? Yanlış bulduğumuz kanunlara aykırı karar vermeleri için hâkimlere baskı mı yapmalıyız, yoksa Meclis’te oturup o kanunları değiştirmeli miyiz?
Bu tartışmanın kendisi bile, yeni bir anayasaya neden acilen ihtiyaç duyduğumuzun başlı başına ispatıdır. Tam da bu sebeple anayasayı yeniden yapmak, kanun metinlerini yeniden yazmak, hukuk nizamını yeniden şekillendirmek gerekiyor.
Her tepesi atanın ihkak-ı hak yoluna gittiğini, her kafası kızanın kanunları tanımazlıktan geldiğini, her haksızlığa uğrayanın hukuk düzenine başkaldırdığını düşünün. BDP’nin bize gösterdiği yol budur. Kanunları takmamak, mahkemelere aldırış etmemek ile onları daha iyisiyle değiştirmek arasındaki seçimimiz bu mudur?
Hatip Dicle’ye verilen oyların akıbetini sorguluyoruz haklı olarak. Fakat meşru hak arama yolları herkese açık. O nizamı, o kanunu, o anayasayı değiştirme imkânı var önümüzde. BDP’nin bağımsızlarını tutan nedir?
Sorunlarımızın halli demokrasiyi işletmekle, Meclis’i çalıştırmakla mümkün. Ama kilidi açmıyoruz, sorunları çözmüyoruz. Aksine, sistemin açık kanallarını da tıkamayı tercih ediyoruz. Meclis’i boykot kararının mantığını almıyor hafsalam.
Hukukla inatlaşmalar, sandıkla inatlaşmalar, demokrasiyle inatlaşmalar hayatı zehrediyor hepimize.
Hiçbir şey zamanında gelmeyecek mi bize diye, hayıflanıyorum bazen. Değişimi beklerken, hayat avuçlarımızın içinden kayıp gidiyor. Benim gibi arada kalanların kazanmadığı kesin. Kim ne kazanıyor, bu keşmekeşten kimin eline ne geçiyor?
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1054013&Yazar=AK%C4%B0F%20BEK%C4%B0&Date=25.06.2011&CategoryID=98
Berenik- Moderatör
- Mesaj Sayısı : 67
Kayıt tarihi : 25/06/11
Geri: Aşk-ı memnu ile hakk-ı memnu arasında
teşekkürler güzel haber
Berenn- BerenFan
- Mesaj Sayısı : 85
Kayıt tarihi : 25/06/11
Yaş : 33
Geri: Aşk-ı memnu ile hakk-ı memnu arasında
Rica Ederim
Berenik- Moderatör
- Mesaj Sayısı : 67
Kayıt tarihi : 25/06/11
Geri: Aşk-ı memnu ile hakk-ı memnu arasında
süpermiş
teşekkürler
teşekkürler
beren.herseydir- Üye
- Mesaj Sayısı : 25
Kayıt tarihi : 24/06/11
Yaş : 26
Nerden : izmit
Geri: Aşk-ı memnu ile hakk-ı memnu arasında
Rica Ederim.
Berenik- Moderatör
- Mesaj Sayısı : 67
Kayıt tarihi : 25/06/11
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz